Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) anksiyete bozuklukları başlığı altında yer almaktadır. Obsesyonlarda, istenmeden gelen ve belirgin bir kaygı ya da sıkıntıya neden olan yineleyici düşünceler, düşlemler vardır. Bu düşünceler ve düşlemler sadece gerçek yaşam sorunları hakkında duyulan aşırı üzüntüler değildir. Obsesyonlu bir kişi, takıntılı düşüncelerini kendi zihninin bir ürünü olarak görür. Bu düşünce ve düşlemlere önem vermemeye, bunları başka düşünceler ya da eylemlerle baskılamaya, etkinsizleştirmeye çalışır. Kompulsiyonlarda ise kişi, obsesyonlarına tepki olarak birtakım yineleyici davranışlarda bulunur. Bunlar; el yıkama, düzene koyma, kontrol etme gibi davranışlar ya da sayı sayma, bazı sözcükleri sessiz bir biçimde söyleyip durma gibi zihinsel eylemleri içerir. Kişi bu davranışları ve zihinsel eylemleri sıkıntıdan kurtulmak, sıkıntısını azaltmak için yapar. Kompulsif hastaların çoğu iki gruptan birine girer: Temizleyenler ve kontrol edenler. Temizleme davranışları, kirli nesnelerle temasta bulunma korkusu ile ilgilidir. Örneğin, kirlenmekten korkan bir hasta zamanını saatlerce banyo yaparak geçirebilir. Ya da kontrol etme dürtüsüyle hareket eden bir hasta, gaz musluklarını kompulsif bir şekilde kontrol etme ile meşgul olabilir. Obsesif semptomları olan hastaların yaklaşık %75’inin kompulsif davranışlar da sergilediği bilinmektedir.
Obsesyon ve kompulsiyonlar belirgin bir sıkıntıya neden olurlar. Kişinin günlük işlerini, mesleki ya da eğitimle ilgili işlevselliklerini, toplumsal ilişkilerini önemli ölçüde bozarlar. Kişi aslında bu takıntılı düşüncelerin ve davranışların anlamsız olduğunu bilir, ancak bunları düşünmeden ve yapmadan duramaz. Obsesif kompulsif bozukluğun (OKB), obsesif kompulsif kişilik bozukluğundan (OKKB) ayırt edilmesi gerekir. OKKB, özgül törensel davranışlar içermez. Genel bir kişilik türünü ifade eder. OKKB’li kişilerde zihinsel ve kişilerarası kontrol vardır; ayrıca mükemmeliyetçilik de mevcuttur. Bu kişiler esnek değildirler, boş zaman etkinliklerinden kaçınırlar ve yakınlarını ihmal edecek kadar işlerine düşkündürler. Obsesif düşünceler sanrısal inançlardan da ayırt edilmelidir. Obsesif hastalar, düşüncelerinin mantık dışı olduğunun farkındadırlar, ancak zihinlerini bu düşüncelerle meşgul etmeye devam ederler. Takıntılı düşüncelere karşı mücadele ederler. OKB’li hastalar obsesif düşüncelerine karşı umutsuzca direnirlerken, sanrısal hastalar bunu yapmazlar.
OKB tanısı almış hastaların çoğu katı ve titiz bir ev ortamında yetişmişlerdir. Anne babaları düzen konusunda aşırı ısrarlı ve sert bir disiplin yanlılarıdırlar. Aile, günlük etkinlikler konusunda sıkı bir programa tabi tutulur. Çocuklar bu kurallara uymadıklarında sert biçimde cezalandırılır. Aile üyelerinin birbirlerine olan sevgilerini gösterdikleri pek görülmez.
OKB’nin hafif türlerinin genel popülasyonun % 1-3’ünü etkilediği düşünülmektedir. Bozukluk, kadın ve erkekler arasında eşit biçimde yaygın gibi görünmektedir. Genç, boşanmış ve işsizler arasında daha yaygındır. OKB’li hastaların akrabaları arasında, obsesyonel özellikler taşıyan kaygılı kişilikler sıkça görülür. Depresyon, OKB’de yaygın bir komplikasyondur. Her üç hastanın ikisinin yaşamlarının bazı dönemlerinde en az bir major (büyük) depresyon yaşadığı bilinmektedir. Evlilik sorunları da bu hastalar arasında oldukça yaygındır.
Psikanalitik kurama göre obsesif kompulsif semptomlar, egonun, düşmanca dürtüler ile ilişkili kaygıyı uzaklaştırmaya yönelik bilinçdışı çabasının bir ürünüdür. Buna göre hastalar aşırı katı ve sert bir tuvalet eğitimi almışlardır. Gelişimleri anal-sadistik döneme saplanmıştır. Öfkelerinin dışa vurumu hakkında ciddi çatışmalar yaşamaktadırlar. Bu tür duygular ego için tehlikeli ve kabul edilemezdir. Öfke duygularını ifade etme beklentisi kaygı yaratır. Öfkelerini, “karşıt tepki geliştirme” diye bilinen savunma mekanizmasını kullanarak sevgi ya da aşırı ilgiye dönüştürürler. Bu şekilde kaygılarının üstesinden gelmeye çalışırlar.
Öğrenme kuramına göre iki etken önemlidir. Her iki etken de bir tepki olasılığının, itici bir uyarıcının sonlanmasına yol açtığında artması olarak kabul edilen olumsuz pekiştirme ilkesini içerir. Bunu biraz açalım: Örneğin Ayşe için evde olmak itici bir yaşantıdır. Ayşe’nin obsesif kompulsif davranışları da sigara ve kahve içmekle ilgilidir. Ayşe her bir fincan kahveye karşılık iki sigara içmezse çocuğunun başına kötü bir şey geleceğini düşünmektedir. Ayşe komşusunun evine kahve içmeye gider ve bu törensel davranışını tatmin edecek şekilde kahve ve sigara içmeden önce evine dönmez. Ayrıca Ayşe’nin bir diğer takıntısı da kendi başına yaptığı alışverişleriyle ilgilidir. Alışverişleri karmaşık bir sürece dönüşmüştür. Her aldığı ürünü alışveriş sepetine koyar; sonra ürünü sepetten alıp tekrar raftaki yerine koyar ve son olarak aynı ürünü ikinci kez sepetine koyarak törensel davranışını tamamlamış olur. Bu davranışların yapılması, Ayşe’nin uzun zaman dönemlerince evden uzak kalmasını sağlamış olur. Hatırlanacağı gibi evde kalmak Ayşe için istenmeyen bir durumdu.
Davranışçı kuram hastaların törensel davranışları yaparak kaygılarını azaltmaya çalıştıklarını düşünür. Ayşe örneğine dönecek olursak, Ayşe önce her bir fincan kahveye karşılık iki sigara içmezse çocuklarının başına kötü bir şey geleceğini düşünüyordu. Bu nedenle kaygısını azaltmak için önce bir fincan kahve içip ardından üst üste iki sigara içiyordu. Dolayısıyla bu törensel davranış, kaygının azalması ile pekiştirilmiş oluyordu. Törensel davranış kaygıyı azalttıkça, devam ettiriliyordu.
Bilişsel kurama göre kaygıyı anlamada kişinin kontrol algısı oldukça önemlidir. Kendi davranışlarımızı ve çevremizdeki olayları kontrol edebildiğimizde daha az kaygılı oluruz. Tüm insanlar strese maruz kaldıklarında zorlayıcı düşünceler yaşayabilirler. Tüm zorlayıcı düşünceler sürekli ya da rahatsız edici değildirler. Ancak, OKB’li hastalar strese karşı abartılı olumsuz tepkiler göstermektedirler ve olayların kontrolleri dışında olduğuna daha çok inanma eğilimindedirler. Bu kişiler, olumsuz düşüncelerinden kaçınmak için mücadele ederler. Ne var ki, bilişsel olayların kontrol edilmesi güçtür. Düşünme durdurmadaki girişimler genelde geri teper ve sorunun şiddetini arttırır. Bu olumsuz döngü, kontrol kaybı duygularını çoğaltarak çaresizlik duygularını artırır. Bu durumda kişi, dikkatini istenmeyen düşünce içeriği üzerine odaklar. Kaygı düzeyi artmaya devam eder ve zihinsel olaylar üzerinde yeniden kontrol kazanmak için kompulsif davranışlar yapmaya başlar.
Obsesif kompulsif bozukluğun tedavisinde, bir davranışçı terapi tekniği olan taşırma (flooding) kullanılabilir. Kişi uzun zaman içerisinde herhangi bir kaçma fırsatı olmadan, yoğun kaygı yaratan uyarıcılara maruz bırakılır. Kişi, tetikleyici uyaranlara maruz bırakıldığında, kompulsif tepki uzun bir zaman süreci için engellenebilirse, kaygının sönmesi beklenir. Böylece hastanın kaygısında zamanla bir azalma olacağı düşünülür. Hasta bu tekniği seanslar arasında kendi kendine uygulaması konusunda cesaretlendirilir. Hastanın, çevresi üzerinde daha fazla kontrol imkanı verecek kişilerarası becerileri geliştirmesi de amaçlanır. Böylece kişi, yakınları ile daha doyurucu ilişkiler gerçekleştirecek ve artan yeterlilik düzeyi, öz kontrolüne ulaşmaya yönelik batıl girişimlerde bulunma ihtiyacını ortadan kaldıracaktır. OKB hastaları genellikle ilişkilerinde atılgan değildirler. Olumlu ya da olumsuz duygularını karşılarındakilere açık bir şekilde ifade edemezler. Bu durumda sistematik bir atılganlık eğitimi uygulanabilir ve öncelikle hastaların girişken olmadıkları koşulların dikkatli bir değerlendirilmesi yapılır. İlişkide bulundukları kişilerin, ilişkilerinin doğasının, girişken davranmış olsalardı neler olabileceğinin ve olaya ilişkin kendi algılarının yer aldığı bir program izlenir. Hastalar atılganlıkla ilgili mantık dışı korkulara sahiptirler. Örneğin, herkesin kendilerini sevmesi gerektiğine, kendi doğrularını savunurlarsa insanların kendilerini reddedeceğine inananılar. Bu mantık dışı ifadelerin, atılganlık davranışların dışavurumunu engelleyeceği unutulmamalıdır. İlişkilerinde daha atılgan olmaları, duygularını açıklıkla ve rahatlıkla ifade edebilmeleri, daha doyurucu ilişkiler yaşamaları, daha önce sözü edilen törensel davranışlara yönelik olumsuz pekiştirmelerin önemli bir kaynağını kaldırmış olur.
OKB hastaları için prognoz (gidiş) karışıktır. Uzun süreli bir izleme çalışmasında, 42 OKB vakası, hastaneden taburcu olduktan birkaç yıl sonra incelenmişlerdir. Bu kişilerin yarısı, izleme sürecinde gelişme göstermişlerdir. Birçok hastada ise bazı obsesif ya da kompulsif semptom türleri varlıklarını hala sürdürmektedir. Ancak, bu semptomların etkinliklerinde belirgin bir azalma görülmüştür. OKB hastalarının tedavisinde kullanılan yöntemlerin geliştirilmesi, ileride tedavide daha iyi sonuçlar alınmasını sağlayacaktır.
KAYNAKLAR
Oltmanns, T.F., Neale, J.M., Davidson, G.C. (2003). Anormal Davranışlar Psikolojisinde Vak’a Çalışmaları (Çev. Ed. İ. Dağ). Ankara: Türk Psikologlar Derneği Yayınları.