Ana Sayfa | Hakkımızda | Bize Ulaşın | Üye Ol | Haber Arşivi | Sık Kullanılanlara Ekle
PSİKOLOG VE AİLE DANIŞMANI EMİR EMRE DOĞAN
DANIŞAN YORUMLARI
BİZE ULAŞIN
HİZMETLERİMİZ
PSİKOLOJİK SORUNLAR
 
PANİK ATAK
Panik bozukluk, kaygı bozuklukları arasında en az yaygın olanıdır. Yapılan çalışmalarda, genetik etkenlerin, özellikle de panik atak deneyimlerini içeren kaygı bozukluklarının aktarılmasında etkili olduğu bulunmuştur.

Panik ataklar, nadiren birkaç dakikadan uzun süren endişe ve korku deneyimleridir. Kişide bu sırada terleme, titreme ya da sarsılma, çarpıntı, nefes darlığı, boğuluyormuş gibi olma, soluğun kesilmesi, göğüs ağrısı ya da göğüste sıkıntı hissi, bulantı, karın ağrısı, baş dönmesi, sersemlik, düşecekmiş ya da bayılacakmış gibi olma, benliğinden ayrılmış olma hissi, kontrolünü kaybedeceği ya da çıldıracağı korkusu, ölüm korkusu, uyuşma, karıncalanma üşüme, ürperme ya da ateş basmaları gibi semptomlardan dördü ya da daha fazlası görülür. Bu semptomlar aniden başlayarak on dakika içinde en yüksek düzeyine ulaşır. Kişi, tekrarlayan beklenmedik panik ataklar yaşar ve başka atakların olacağına ilişkin sürekli bir kaygı duyar.

Panik bozukluk, kaygı bozuklukları arasında en az yaygın olanıdır. Yapılan çalışmalarda, genetik etkenlerin, özellikle de panik atak deneyimlerini içeren kaygı bozukluklarının aktarılmasında etkili olduğu bulunmuştur. Hem major depresyon hem de panik bozukluk tanısı almış olan hastaların birinci dereceden akrabalarının, normallerin ve kaygı bozukluğu olmayan depresif hastaların akrabalarına göre yüksek oranda depresyon, kaygı bozukluğu ve alkolizm gösterdiği bilinmektedir. Biyolojik etkenler kaygı bozukluklarında önemli bir yere sahiptir.

Koşullanma modeli, panik bozukluğu olan hastaların sorununu, önceden nötr olan bir uyaranın, acı ya da korku veren bir uyaranla ilişkilendirilmesi yoluyla öğrenilen bir korku tepkisi olarak ele alır. Kişi, belli durumlardan korkmayı öğrendikten sonra, bu durumlardan kaçınır ve kaygısında azalma olur. Kişinin ilk panik atağında yaşadığı korkunun, meydana geldiği anda ortamda bulunan uyaranlarla esleşmesi mümkündür. Örneğin, ilk panik atak kalabalık bir ortamda meydana geldiyse, kişide kalabalık ortamlardan kaçınma eğilimi görülebilir. Ancak bu yaklaşımın, kişinin yoğun korkusunun başlangıç kaynağına dair herhangi bir açıklama ortaya koyamadığı görülmektedir. Korku tepkilerine koşullanma yaklaşımı, yaşanan atakların her zaman dışsal ipuçlarına bağlı olarak tetiklenmediğinin açıklanmasıyla genişletilmiştir. Tekrarlanan panik atakların klasik koşullanmanın bir sonucu olduğu düşünülmüştür. Buna göre kişinin ilk atağı, yüksek düzeyde ve uzun süreli kaygının olduğu durumlarda çok sık nefes alıp vermesi (hiperventilasyon) ile başlar ve rahatsızlık veren fizyolojik duyumlar tarafından tetiklenir. Ardından, içsel uyaranlar, düşük yoğunlukta bir hiperventilasyona eşlik ederek yeni panik dönemlerini harekete geçirirler. Ancak, içsel uyaranlara, bu tür bir klasik koşullanma modeli içerisinde yer vermek bazı kavramsal karmaşalara yol açmaktadır. Atağa ipucu oluşturduğu düşünülen fizyolojik duyumlar aynı zamanda atağı tanımlamaktadır. Panik atağın kendi kendini tetiklediği düşünülmektedir. Bu konunun ileride netleştirilerek daha ayrıntılı tanımlanması, modelin daha yararlı hale gelmesini sağlayacaktır.

Bilişsel yaklaşım, insanların çevrelerinden gelen bilgiyi yorumlama biçimlerine önem verir. Kronik ve yaygın kaygı durumları bazı bilişsel şemaların ürünleridir. Bazı insanlar, olayları olumsuz bir biçimde yorumlamakta ve kendi kendilerini gereksiz yere kaygılandırmaktadır. Olumsuz düşünceler, çevresel olaylar tarafından tetiklenmekte ve kişinin sürekli bir tehdit ve güvensizlik hissi içinde yaşamasına neden olmaktadır. Ayrıca, bedensel duyumların hatalı bir şekilde felaket olarak yorumlanmasının, hastalığı ortaya çıkarabilecek bir etken olduğu düşünülmüştür. Kaygılı bir kişi, olumsuz bazı duygusal tepkilerin eşlik ettiği çeşitli fizyolojik duyumlar yaşar. Kalp atışları hızlanır, solunum oranı değişir, başı döner. Kişinin dikkat odağı giderek daralır ve kişi, bedensel duyumlarına daha çok dikkat etmeye başlar. Ardından, bedensel duyumlarını yanlış bir şekilde sanki bir felaketmiş gibi yorumlar. Panik bozukluk hastalarında görülen bedensel durumlarla ilgili öznel deneyimlerin, uyumsuz kişisel ifadelerle yakından ilişkili olduğu bilinmektedir.

Terapist, kişinin panik ataklarının başlamasına bizzat kendisinin katkıda bulunduğunu varsayabilir. Kişi, farkında olmaksızın, hızlı bir şekilde nefes alırken boyun, omuz, kol ve bacak kaslarında uzunca bir süre aşırı bir gerilme meydana gelir; bu da kişinin baş dönmesi ve bitkinlik hissetmesine yol açar. Fiziksel duyumlar aniden ortaya çıkınca, hasta bunların ortaya çıkışına hazır bir açıklama yapamaz ve korkar. Kişiye vücudunun çeşitli bölgelerindeki kas gerginliğinin farkına varması ve bunları kontrol etmesi öğretilir. Kişi, kendi kas tepkileri ile, panik atağa yol açan fiziksel olguyu hızlandırdığının farkına varır. Bu amaçlara, vücuttaki özel kas gruplarının gevşetilmesinin öğretildiği aşamalı gevşeme işlemiyle ulaşılır.

Hastanın algı ve beklentilerinin –kendine ve başkalarına söyledikleri- panik atak bozukluğunun kökeninde yatmakta olduğu düşünülür. Kişi, birinin kendisinden hoşlanmamasını bir felaket olarak algılayabilir. Sürekli bir mükemmeliyetçilik beklentisi içinde olmak, kişinin sosyal ortamlarda kendini rahat hissetmesini engeller. Bu mantık dışı beklentilerin yerine daha uyumlu kişisel ifadelerin yerleştirilmesi amaçlanır. Duygular ya da hisler, insanların kendilerine söyledikleri şeylerden etkilenirler. Örneğin, kalabalık bir grup önünde konuşmaktan korkan bir kişi aslında fiziksel bir tehdit içinde değildir. Aşırı düzeyde bir kaygıya sebep olan şey, muhtemelen kişinin kendine dinleyiciler hakkında söyledikleridir. “Hepsi benim aptal olduğumu düşünecek” ya da “Hiç biri beni sevmeyecek” gibi. İnsanların yaptıkları her işte mükemmel olmaları ve tanıdıkları herkes tarafından sevilmeleri gerektiği gibi taleplerin karşılanması mümkün değildir. Kişi mutluluğunu bu taleplerin doyurulmasına bağlayacak olursa, kendini kaçınılmaz bir biçimde üzgün hissedecektir. Dolayısıyla bu zanların, “Eğer herkes bizi sevseydi bu hoş olurdu. Öyle olsaydı kendimizi daha iyi hissederdik, ama öyle olmaması bir felaket değil.” şekline dönüştürülmesi gerekir. İnsanlar, kendi kendilerine söyledikleri mantık dışı ifadelerin farkında olmayabilirler. Bu ifadeler derine yerleşmiş ve birer otomatik tepkiler haline gelmiş olabilir. Kişi, terapistinin yardımıyla, çeşitli durumlarda kaygı yaşamasına neden olan inançlarını fark etmede giderek ustalaşır. Bu inançlarını, ayrıntılı olarak inceleyerek, zamanla değiştirebilir. Olumlu gelişmeler, mantıklı kişisel ifadelerin, terapi seanslarında ve seanslar dışında uzun süreli uygulamaları yapıldıktan sonra görülmeye başlanır.

Yapılan çalışmalarda, bilişsel davranışçı yöntemlerin kaygı bozukluklarının tedavisinde etkili olduğu ortaya çıkmıştır. Panik atak, uygun psikoterapi teknikleri ile büyük ölçüde tedavi edilebilir bir hastalıktır.


KAYNAKLAR

Oltmanns, T.F., Neale, J.M., Davidson, G.C. (2003). Anormal Davranışlar Psikolojisinde Vak’a Çalışmaları (Çev. Ed. İ. Dağ). Ankara: Türk Psikologlar Derneği Yayınları.

Psk. Emir Emre Doğan
 
PSİKOTERAPİ
ONLINE TERAPİ
PSİKOLOJİ KONULU MAKALELER

Ana Sayfa | Hakkımızda | Bize Ulaşın | Üye Ol | Haber Arşivi | Sık Kullanılanlara Ekle Antalya Kadın Doğum
  © Her Hakkı Mahfuzdur. 2024 www.emiremredogan.com Web Tasarım