Ana Sayfa | Hakkımızda | Bize Ulaşın | Üye Ol | Haber Arşivi | Sık Kullanılanlara Ekle
PSİKOLOG VE AİLE DANIŞMANI EMİR EMRE DOĞAN
DANIŞAN YORUMLARI
BİZE ULAŞIN
HİZMETLERİMİZ
PSİKOLOJİK SORUNLAR
 
DEPRESYON
Kendisini yorgun ve bitkin hisseder. Değersizlik duyguları vardır. Aşırı ve uygun olmayan suçluluk duyguları yaşar. Düşünmede ya da düşüncesini belirli bir konu üzerinde yoğunlaştırmakta güçlük çeker. Kararsızdır. İntihar düşünceleri ya da girişimleri üzerine özgül bir tasarımı olabilir.

Depresyon, kişinin hayatında bazı olumsuz değişikliklerin gözlendiği bir durumdur. Depresyonu olan bir kişi hemen her gün ve yaklaşık gün boyu süren depresif bir duygu durumu içerisindedir. Kendisini üzgün, çaresiz ve ümitsiz hisseder. Yaşam etkinliklerine karşı eskisi kadar ilgi duymaz ve bunlardan zevk alamaz. Önemli derecede kilo kaybı ya da kilo alımı, uyku ya da uykusuzluk şikayetleri olabilir. Kendisini yorgun ve bitkin hisseder. Değersizlik duyguları vardır. Aşırı ve uygun olmayan suçluluk duyguları yaşar. Düşünmede ya da düşüncesini belirli bir konu üzerinde yoğunlaştırmakta güçlük çeker. Kararsızdır. İntihar düşünceleri ya da girişimleri üzerine özgül bir tasarımı olabilir.

Freud, depresyon ve yas tutma arasında bir karşılaştırma yapmıştır. Freud’a göre bu iki durum birbirine benzerdir. Her ikisi de kederli bir duygu durumunu, dış dünyaya olan ilginin kaybını ve etkinliğin engellenmesini içerir. Depresif bir kişiyle, yas tutan bir kişiyi birbirinden ayıran temel özelliklerden biri, depresif kişinin öz saygısının azalmasıdır. Depresif insanlar kendilerini ağır biçimde suçlarlar. Ahlaken çökmüş olduklarını ve cezalandırılmayı hak ettiklerini düşünürler. Ancak bu kişilerin kendileri hakkındaki böylesine aşırı olumsuz görüşleriyle, bu kişileri tanıyan diğer insanların onlar hakkındaki çok daha olumlu görüşleri arasında ciddi ayrılıklar vardır. Dolayısıyla depresif insanların benlik anlayışları çarpıtılmış gibi görünmektedir. Freud’a göre bu kişiler aslında kendilerinden şikayetçi değildirler. Başka bir kişiye olan düşmanca duyguları yansıtmaktadırlar. Öfkelerini içlerine doğru yöneltmekte ve öfke duydukları nesneler yerine benliklerini hedef almaktadırlar. Bu kişilerin başkasına olan düşmanca duygularını kendilerine yöneltmelerinin temeli erken çocukluk dönemlerinde aranır. Depresyona eğilimli insanlar, çeşitli nedenlerden dolayı bağımlı kişilerarası ilişkiler geliştirmişlerdir. Bu bağımlılık, kişilerde, engellenmeye ve düşmanca duyguların gelişimine neden olmuştur. Karşılarındaki kişilere duydukları olumsuz duyguları açıkça ifade edecek olurlarsa, ilişkilerinin tehlikeye gireceğini düşünürler. İlişkilerinin bitmesi, kişinin sevilen kişi ile özdeşleşen egosu için tehlikelidir. Bu nedenle olumsuz ve düşmanca duygularını bilinç düzeyinde inkar ederler. Karşılarındaki kişilere yönelik hissettikleri olumsuz duygular, artık kendi benliklerine yönelmiştir. Hastalar bu bilinçdışı düşmanca dürtülerinin farkında değildirler. Depresyon, öfkenin içe doğru yöneldiği ve orijinal nesne yerine benliği hedef aldığı bir süreç olarak devam etmektedir.

Freud, depresyonun birey için önemli biri ya da bir şeyin kaybıyla hızlandığını gözlemlemişti. Brown ve Haris de, depresyonun gelişimini psikolojik terimlerle açıklama girişimine, Freud’un psikanalitik modelinin çeşitli yönlerini ödünç alarak ve genişleterek katkıda bulunmuşlardır. Yaptıkları çalışmalarda, depresif hastalar arasında, stresli olayların ortaya çıkış oranında bir artış olduğunu gözlemlemişlerdir. Boşanma ve ayrı yaşama gibi durumların özellikle kadınların iyilik hallerinde uzun süreli etkileri olduğunu anlamışlardır. Uzun süreli sonuçları olan önemli bir olayı yaşamış olmanın, depresyon düzeyinin belirgin bir biçimde artmasında etkili olduğunu görmüşlerdir. Brown ve Haris bu olayları “kışkırtıcı olaylar” olarak adlandırmışlardır. Ayrıca, “yatkınlık etkenleri” olarak adlandırdıkları başka olayların ya da sosyal koşulların da var olduğunu bulmuşlardır. Bunlar, tek başlarına depresyon gelişimine neden olmayan, ancak stresli bir yaşam olayının yaşanması riskinin artmasına yol açan etkenlerdi. Yakın ve güvenilir bir ilişkinin olmaması, evde 14 yaşından küçük 3 ya da daha fazla çocuğun olması, tam gün ya da yarım günlük bir işte çalışmıyor olmak, kadının annesini 11 yaşından önce kaybetmiş olması gibi etkenler stresli yaşam olaylarının yaşanması riskini artırıyordu. Daha sonra yapılan araştırmalar, bu etkenlere ek olarak başka etkenler de belirlemişlerdir. Uzun süre devam eden huzursuz bir evliliğin, kadının hayatında kendisini adadığı alanlarda (örneğin çocuğun sağlığı ya da kariyer gelişiminde) yaşadığı sorunların, depresyonu başlatma olasılıkları yüksek olan olaylar oldukları anlaşılmıştır. Ayrıca stresli yaşam olayları ile depresyon arasındaki bağlantının çift yönlü olduğu bulunmuştur. Stresin depresyona neden olabileceği gibi, depresyonun da strese neden olabileceği anlaşılmıştır.

Sosyal öğrenme kuramcıları, kişilerarası ilişkilerin ve sosyal becerilerin, depresyonun gelişimi ve devam etmesinde önemli bir rol oynadığını düşünürler. Depresif insanlar, depresif deneyimleriyle ilgili konuştuklarında, diğer insanlar başlangıçta empatik ve özenli olarak tepki verirler. Ancak, bu sürecin uzun vadeli sonuçları genellikle olumsuzdur. Depresif insanların yakınları sonunda bu davranıştan yorulurlar ve ilişkiden kaçınmaya başlarlar. Böylece, ulaşılan sosyal destek kaybedilmiş olur. Depresif insanlardaki sosyal becerilerin yokluğu da, diğer insanlarla olan ilişkilerini olumsuz etkileyebilir. Bütün bu uyumsuz kişilerarası ilişkilerin, semptomlar ortadan kalktığı zaman da devam edebileceği unutulmamalıdır. Stresli olaylarla başa çıkmada kendilerine yardımcı olacak sosyal destek kaynaklarından mahrum kalan kişilerin yeniden depresyona girmeleri mümkündür.

Depresyondaki insanların kendi çevrelerindeki olayları nasıl algıladıkları ve yorumladıkları da önemlidir. Beck, belirli olumsuz bilişsel örüntülerin, depresyon gelişimine yatkın insanlarda etkili olduğunu öne sürmüştür. Depresif insanların kendileri ve çevreleri ile ilgili bilgilerinin değerlendirilmesi, olumsuz birtakım şemalar kullanılarak çarpıtılmış olabilir. Algılanan olumsuz yaşam olayları, depresyon semptomlarının ortaya çıkmasına neden olan umutsuzluk durumlarını oluşturabilir. Bu umutsuzluk durumlarına; çok arzulanan sonuçların asla olmayacağı, istenmeyen sonuçların olacağı, bu olayların istenildiği gibi olması olasılığını değiştirmek için hiçbir şey yapılamayacağı gibi örnekler verilebilir. Burada önemli olan, olumsuz yaşam olaylarının algılanması ile umutsuzluğun ortaya çıkması arasındaki ilişkidir. Bazı insanlar çeşitli deneyimlerden dolayı umutsuz olurlarken, diğerleri olmayabilir. Bazı kişiler olumsuz bir olayı önemliymiş gibi algılayabilirler. Bu olayın birçok sonucu etkileyebileceğini düşünebilirler. Kendilerini daha az becerikli, daha az değerli ya da daha az istenilen bir kişi olarak görebilirler. Bu tür yorumların, depresyonun ortaya çıkmasına zemin hazırlayabileceği unutulmamalıdır.

Depresyonun tedavisinde, kişiye uygun psikoterapi teknikleri uygulanır. Sosyal etkinliklerin artırılması, daha etkili iletişimin kurulabilmesi ve stresli olayların etkisini azaltmaya yardımcı olabilecek destekleyici bir sosyal çevrenin oluşturulması için çalışılır. Depresif semptomlar ile o andaki kişilerarası sorunlar arasındaki bağlantı üzerinde durularak, depresyonu devam ettirebilecek ve şiddetlendirebilecek anlaşmazlıkları çözebilmek için pratik sorun çözme yaklaşımları ele alınır. İfade edilemeyen ya da kabul edilemeyen olumsuz duygular üzerinde tartışılır. Depresyon, uygulanan psikoterapi teknikleri ile tedavi edilebilir bir hastalıktır. Günümüzde kullanılan tedavi yöntemlerinin geliştirilmesi için ileride yapılacak çalışmalar, depresyon tedavisinde daha iyi sonuçlar alınmasını sağlayacaktır.


KAYNAKLAR

Oltmanns, T.F., Neale, J.M., Davidson, G.C. (2003). Anormal Davranışlar Psikolojisinde Vak’a Çalışmaları (Çev. Ed. İ. Dağ). Ankara: Türk Psikologlar Derneği Yayınları.

Psk. Emir Emre Doğan
 
PSİKOTERAPİ
ONLINE TERAPİ
PSİKOLOJİ KONULU MAKALELER

Ana Sayfa | Hakkımızda | Bize Ulaşın | Üye Ol | Haber Arşivi | Sık Kullanılanlara Ekle Antalya Kadın Doğum
  © Her Hakkı Mahfuzdur. 2024 www.emiremredogan.com Web Tasarım